- 6.06.2021 16:41
- (2)
VATAN TOPRAĞI
İnançlı bir birey olduğumu daha önceki yazılarımda zikretmiştim. Bu bağlamda beni etkileyen bir anımdan bahsedeceğim. Dolayısıyla bazı değer yargılarım var. Ya da takıntılarım da diyebiliriz.
Tahminen 80 li yıllar olabilir. TRT Belgesel bir çekim yayınlıyor. İçinde tarihi detaylara ve olaylara da yer verilmiş. İlgiyle takip ediyorum. Kamera yönünü SURİYE-Şam’a çeviriyor. Tarihi yerleri anlatıyor, derken açı Şam Selimiye cami bahçesinde mezarlara odaklanıyor. Son padişah Vahdettin Han’ın kabrine odaklanıp zumluyor görüntüyü.. Arka plan seslendirmesinde de detaylar anlatılıyor. Benim içimde tanımlayamadığım bir duygu karmaşası başlıyor, üzülüyorum.
Bahse konu bu yazımın siyasi malzeme yapılmamasını özellikle rica ederek devam edeceğim. Benim dikkat çekmek istediğim husus başka. Günahıyla sevabıyla, doğrusuyla yanlışıyla bir padişahın, bir Türk insanının kabrinin Şam’da olması beni çok etkiledi. İçimden ‘’hayır ya’’ diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Dedim ya etkilenmiş, kabul edememiştim. İçimde uhde olmuştu.
Herkesin değer yargıları vardır. Benim de var. Benimkiler takıntı seviyesinde bile denilebilir. Mesela yaşamımda bazı ritüel lerim vardır düzenli uyguladığım. Mezarlık ziyaretleri gibi, mümkün mertebe ziyaretlerimi yapar onlar la kendimce sohbet eder dertleşirim.
Takıntılarım demiştim ya: bir insanın kendi insiyatifi dışında vatan toprağında ölmemesi ve bedeninin vatan toprağına defnedilememesi bana uzak bir anlayış diyebilirim. Bir nevi o durumda olan birinin gariban kalmış olacağı kanaati hakim benim düşüncelerimde. Dediğim gibi takıntılarım var ya: ailem, büyüklerim, atalarım, dostlarım, sevdiklerim, arkadaşlarım benim onların kabrini ziyaret edebileceğim vatan toprağında bana yakın yerlere defnedilmiş olmaları gerekiyordu. Kendimi de bu bağlam da değerlendirdiğimde böyle olmasını arzu ettiğim nettir. İçinizden ruh bedenden ayrıldıktan sonra nereye defnedildiğinin ne önemi var ki diye düşünenleriniz olabilir. Ben öyle düşünmeyenlerdenim. Dediğim gibi o durumdaki bir mezarı garip mezar olarak görüyor, algılıyorum. Hani bir vesileyle birinin kabri görüp bir selam verip dua etmesi önemli benim için diyebilirim.
Evet toparlayacak olursam Vahdettin Han’ın mezarının Şam’da olması beni üzmüştü hatta içimde kalmıştı diyebilirim. Yani o mezarı gariban olarak adlediyordum. Yıllar yılları kovaladı, hemen savaş öncesi amatörce gezi turları yapan değerli ağabeyim sayın Mithat Çelebioğlu’nun ‘’ Suriye gezisi’’ afişini görünce birden heyecanlandım. Zaten kafamda yer etmiş bahse konu ettiğim durumda gözümün önüne geldi ki hemen beraber kurum mesai arkadaşlığı yaptığım benim için ‘’ adam gibi adam’’ vasıflarını üzerinde taşıyan can dostum Mustafa Herem’e giderek ‘’ hacım ne pahasına olursa olsun bu geziye katılmamız bu ziyarete gitmemiz gerekiyor’’ diye durumu özetledim. Sağolsun oda ‘’ tamam İlhami abi gidelim diyorsan gidelim’’ diyerek bana destek verdi. Tarihlerde yanılıyor da olabilirim ama 2010 yılının ikinci dönem sonuydu galiba (Suriye iç savaşı kızışmamıştı henüz). Gün geldi, çoban mevkiinden otobüse binerek Gaziantep istikametine doğru yola çıktık. Yola çıkmadan önce ki ilk izlenim ve kanaatimiz ‘’ ya bizim burada ne işimiz’’ var gibi soru işareti oluşturduysa da gezi sonrasında ikimizde ‘’ iyi ki gitmişiz ‘’ dediğimizi hatırlıyorum. Çünkü o kadar güzel bir organizasyon oldmuştu ki, dediğim gibi zaten inancım gereği bende özel anlamları olan Halid bin Velid, Selahaddin Eyyübi, Vahdettin Han, Bilali-Habeşi, Türk hava şehitlerinin kabirleri başta olmak üzere onlarca değerli zatın kabirlerini ziyaret edebildik. Bana göre daha da önemlisi Resulullah (s.a.v.) efendimizin henüz 9-10 yaşlarındayken o zamanlar himayesinde bulunduğu amcası ebu taliple birlikte ticaret amacıyla gittikleri Suriye’nin Busra kentinde dönemin önemli rahibi Bahira’nın daveti üzerine içine girdikleri ki rahip bahira gerçekten çok okuyan araştıran bir insan olduğu ve son peygamberin geleceğine dair bilgi sahibi olduğu rivayet edilir, bu manada ticaret kervanını gördükleri alameti farikalara dayanarak özellikle manastıra davet ettiği rivayet olunur. Ve bu davette peygamber efendimizin omzunda(kürek kemikleri arasında sol kürek kemiğine yakın) bulunduğunu bildiği nübüvvet mührünü görmek için çaba sarf ettiği ve amcasına bazı tavsiyelerde bulunduğu da yine rivayetler arasında yer almıştır.( isteyenler bu konuda internet üzerinden daha kapsamlı bilgi edinebilirler). Rahip Bahira manastırını da gördük ki ben içeri girerken içimden kendimi 9-10 yaşında peygamber efendimizin yerine koyarak onun tepkileriyle onun gözleriyle etrafı gözlemlemeye çalışmıştım.
Sonuç olarak ‘’iyiki bu geziye katılmışız’’ dediğim bu turda hem üzerimdeki vefa sunumumu vicdani olarak gerçekleştirmiş olmanın manevi hazzı, ‘’ seyahat et sıhhat bul’ atasözü ve manevi söylemin tezahürünü gerçekleştirmiştim. O huzuru halen gururla hatırlar ve yaşarım.
Anılarımdan bir bukleydi.
Bu vesileyle önümüzdeki günlerde (20haziran) gıyaben kutlanacak, hatırlanacak olan ‘’BABALAR GÜNÜ’’ müz de kutlu olsun diyerek tüm babalara aileleriyle evlatlarıyla beraber sağlıklı huzurlu mutlu ömürler diliyorum.
Saygılarımla,
Yorum Yap