Ağlanacak halimize gülüyormuyuz?

  • 15.08.2021 13:39
  • (2)

KABULLENİLMİŞ ÇARESİZLİK Mİ? KABULLENMEYE ZORLANILMIŞ ÇARESİZLİK Mİ?

 Muhtemelen hepinizin bir vesileyle önüne düştüğü gördüğü bir keps fotoğraf. Hani küçük yaşta bir çocuğun(5-6 yaşlarında) kocaman bir hayvanı (öküz) yularından çekerek yönlendirdiği bir fotoğraf. Hayvanın bir çeşit özgür olduğunu sanmadığı  boyun eğdiği o fotoğraf. Oysa küçük bir direnişle, kontrolü kendi eline alacağı ama bu girişimde bulunmayıp teslim oluşunun fotoğrafı. Ondan ilham alarak geçmişte yaşamış olduğum bir anımı siz değerli okurlarımla paylaşmaya karar verdim. Değerlendirme ve yorumu siz değerli okurlarıma bırakarak başlıyorum.

Karakter yapımda hafif bir muziplik olduğundan bahsetmiştim hani. Yaklaşık 30 küsür yıl öncesi. Tam söylemem gerekirse 1990-1991-92 li yıllar diyebilirim.

Hizmet kalitesinin daha verimli olması, hızlandırılması adına ben ve ekibim birbirimizle daha rahat  irtibat kurmak için telsiz kullandığımız bir dönem. Telsiz kullanıyoruz ama kolluk kuvveti gibi bir görevde değiliz. Çalışma arkadaşlarım da kafa dengi ve bana uyum sağlayan bir gurup.Çalıştığım yer bir kamu kurumu.

Hatırladığım kadarıyla mevsim itibarıyla yaz ayları. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi mesai saatlerinde kılık kıyafetime şiddetle dikkat eden biriyim. Yani takım elbise, kravat, sakal tıraşı. Şekil itibarıyla bile karşı tarafa bir fikir verebilen bir tarz denilebilir.

Bir gün masamda otururken aklıma muziplik yapmak geldi. Arkadaşım Aydın Alemdara bir göz işareti yaparak telsizini al beni takip et dedim. Kalktı. Beraber dış kapıya çıktık. Ellerimizde telsizler. Yüz hatlarımız ciddi. Erkek bayan genç yaşlı ayrımı yapmaksızın ben muzip planımı uygulamaya başladım. Kurumun dış giriş kapısındayız. İçeri girmek isteyen bir delikanlı(tahminen 20-25li yaşlarda)ilk kurbanım oldu. Telsiz olan elimi adeta yolunu kesercesine kapatıp durdurdum. Evet nereye diye sordum .  İçerde işim var dedi. Kimlik istedim. Çıkarttı. Atıyorum adı özer.  Ben delikanlıya dönerek. Bak arkadaş adın özer’miş. Evet dedi. Yeni uygulama gereği bugün (o gün günlerden Salı idi) adının içinde ö harfi olanlar hizmet alamayacak yarın geleceksin dedim. Bir anlık sessiz bakışma baktım çocuk, delikanlı döndü gidecek. Hemen kolundan tutup ‘’ ya arkadaş şaka yaptım olurmu öyle şey buyur geç’’ diye gönlünü aldım. Tabi benim muzip operasyonum devam ediyor. Biraz sonra genç bir hanımefendi üzerinde kırmızımsı bir ceketle kapıya yanaştı. Onu da durdurarak hanımefendi yeni alınan karar gereği bugün üzerinde kırmızı elbise olanlara hizmet vermeyeceğiz yarın buyurun dedim. İlginç bir şekilde teşekkür ederim peki yarın geleyim dedi dönüp gitmeye kalktı. Hemen önüne geçip son derece saygılı bir tavırla rencide etmeyerek sadece şaka yaptığımızı anlatıp içeri buyur edip yardımcı olmuştum. Ama şaka olduğunu duyduklarında kocaman kahkaha attıklarını net hatırlıyorum. Bu durum birkaç saat devam etti. Çok enterasan ki görüntü itibarıyla ve konuşmalarıyla mektep medrese gördüğü  kanaatine sahip olduğum orta yaş gurubunda ki beyefendilerde aynı şekilde sonuçlanmıştı. O gün yaklaşık 8-10 kişi bu tür sahte bir sınav yaşadılar. Altını özellikle çizerek söylemeliyim hiç kimsenin onurunu kıracak lakayit davranış içine girmediğimiz gibi açıklamamızla gönüllerini almış ve beraber tebessüm edip kahkaha atmıştık diyebilirim.

İçinizden belki ‘’ oldumu şimdi İlhami? İnsanlarla dalga geçmişsin!’’ diyenler olabilir. Savunma demiyeyim ama kimseyle dalga geçmedim. Özellikle son zamanlarda ulusal ya da uluslar arası düzeyde kabul gören akım ‘’ sosyal deney’’i ben bilmeden 30 sene önce yapmışım denilebilir. Sonra ne mi oldu? İçeri girdim masama oturdum bir özeleştiri yaptım. Ben olsam itiraz eder sorgulardım dedim. Oysa kimse nasıl ya bile dememişti. Şaşırtıcı olduğu kadar da acı bir deneydi bu kabullenişleri. Benim açımdan asla kabul edilebilir duruş değildi. Ama sonuç ortadaydı ve buydu.İçeriği kesinlikle insanları küçük düşürmek değildi.

ÖNCÜTV ve MAYDONOZ

Gelelim bir başka örneğe: 1994lü yıllar diye hatırlıyorum. Sayın Önder TONYALI bey  DÜZCE’nin  ilk yerel televizyonunu hayata geçirdi. Tiyatro kökenli olmamızdan ötürü belki hatırlayanlarınız olacaktır Çarşamba günleri yayınlanan komedi içerikli ‘’ maydonoz’’ diye 45-50 dakikalık taşaron paket proğramlar hazırlıyorduk. Senaryo kısmına bazen benimde katkı sağladığım içinde rahmetli Celil Yağız, Bülent Velioğlu, Alev İşler, Haluk Velioğlu, Nurullah Çelebi, Ali Özkal, Melih Başak, Güner Karaoğlu, Ali Usta, Akif kartal ve isimlerini sıralayamadığım zımba gibi bir kadroyla ki bizim o yıllarda çektiğimiz videolarımız bizden yıllar sonra Levent Kırca  ‘’ olacak o kadar’’ proğlamların da  işlenmişti. Yani üretken ileriyi görebilen bir ekip çalışması ortaya koyuyorduk. Teknik olarak izlenme düzeyini takip eden sistemler o günlerde kullanılmıyordu ama yinede hatırlıyorum da bölge halkı ilgiyle takip ediyordu. Teknik ekipman ve eleman konusunda sayın Önder beyin katkılarını inkar da edemeyiz. Evet o günlerde senaryosunu benim yazdığım ve çektiğimiz bir bölümden bahsedeceğim. Kamera eşliğinde şehir içinde nalburdan kuyumcuya, kasaptan anahtarcıya, ayakkabıcıdan tuhafiyeciye pat diye kamera eşliğinde girerek ‘’ yeni bakanlar kurulu kararından haberiniz var sanıyorum. Bizim ticaret odasının tespitiyle bu akşam sabaha kadar sınıfınızda nöbetçi işletme sizmişsiniz! Bu konuda ne düşünüyorsunuz?’’ sorusunu yönelttiğimiz bir röportaj bölümüydü. O kadar ilginç cevaplar almıştık ki buradan onları yazmaya kalksam sayfalarca yazmam gerekebilir. Tek ve net olan şey kimsenin hiç itiraz etmeden kabulleniyor moduna girmesiydi. Tabi biz bunun bir şaka olduğunu söyleyip gönüllerini alarak yanlarından ayrılmıştık. Beni düşündüren hiçbir işletmenin itiraz etmemesiydi. Biz o bölümü de yayınlamıştık. Aslında belge niteliği taşıyan o kasetlerin saklanması gerekirken maalesef kanun gereği saklama zorunluluğu olan haber sunumları o kasetlerin üzerine çekilerek maydonoz la ilgili hiçbir kayıt bulunmaması ayrıca üzücü bir gerçektir.

KLASİK TELEFON ŞAKASI

Finali o cep telefonlarının yaygın kullanımıyla başlayan fiille tamamlayayım. 1995 li yıllardı diye hatırlıyorum. Hedef seçtiğim birinin arkasına takılıp telefon kulağımda ‘ hey bi Dakka! Bi dur ya’’ diye sesli söylem.  Öndeki kimse işte ani refleksle dönüşü ve ‘’ banamı diyorsun?’’ tavrı. Tadına doyulmaz bir şaka tipiydi. Çoook yaptığımı hatırlıyorum. Tabi kötü sonuçlarla bitebilmeye meyilli bir şaka türü olmasına rağmen şu ana kadar bir olumsuz tepki almadım.

Artık yaş kemale erdimi diyelim ne diyelim bilmiyorum artık bu kadar yoğun şaka moduna girmediğimi söyleyebilirim. Ha bu benim içimdeki o muzip çocuk bir yere mi gitti sorusu sordurabilir.  Hayır bir yere gitmedi. Halen içimdeki o çocuk ruhumu muhafaza ediyorum.

 Ben sonuç olarak her önümüze konulanı kabul etmek zorunda olmadığımızı düşünerek kaleme aldım. Hatta bilinen ve doğruluğuna inandığım bir söylem varki ‘’ iyi niyetle yada saygı çerçevesinde bile olsa verilen her ödün bir sonrasına davetiyedir.’’ Diye düşünüyorum

Gülümsediğiniz ya da gülümsetebildiğiniz hayatı yaşayın temennilerimle.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Objektif Gazetesi (www.duzceobjektif.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • Erol Tayhan
    Erol Tayhan
    18.08.2021 17:27

    Haberde ve köşe yazısında İSİMLER ve unvanlar ÇOK ÖNEMLİDİR.Bu şeffaf olmanın yanında bazı değerleri hatırlamak ve onları kalıcı kılmak anlamında değerlidir önemlidir. Bu açıdan köşe yazınızda kullandığınız isimleri de sayenizde tanımış oluyoruz, çorbada tuzu olanları tanımak önemli.Tebrik ediyorum.

  • Şaban Beyler
    Şaban Beyler
    15.08.2021 18:57

    Sanırım sorgulamayı öğrenmeye başladık

Resmi İlanlar